KÖK Araştırmalar

 

Genişletilmiş Orta Doğu Projesi’nde

Enerji Kaynaklarının Önemi

İlyas Sözen

 


Giriş

Enerji kaynakları son iki yüzyıl boyunca toplumsal gelişmenin sürekliliğini sağlarken, sürdürülebilir kalkınma için ana faktör de elde edilen enerjinin istikrarlı üretimi ve güvenli şekilde pazarlara taşınması olmuştur. Yirmi birinci yüzyılda ekonomik ve siyasî güce sahip kalkınmış ülkelerin temel benzerlikleri enerjiye dönüştürülecek zengin doğal kaynaklara sahip olmamalarıdır. Kaynak yetersizliği veya ulaşımdaki zorluklardan dolayı enerji kaynağına sahip bölgelerde çatışmalar yaşanmaktadır. Çatışmaların temelinde ekonomik faktörler yatıyor olsa da, ülkeler arasındaki siyasî fikir farklılıkları da çatışmaların meydana gelmesinde etkilidirler.

Dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü olan ABD’nin projelerini meşrulaştırma yeteneği bulunmaktadır. ABD elindeki güçle 21. yüzyıl başlarından itibaren siyasî, ekonomik ve askeri projesi olan GOP (Genişletilmiş Orta Doğu Projesi)’u uygulamaya başlamıştır. Büyük Orta Doğu Projesi, kazandığı uluslar arası (G-8) desteğin ardından isim değişikliğiyle beraber GOP olarak adlandırılmaya başlanmıştır. GOP, uluslar arası toplantılar vasıtasıyla demokratikleştirme projesi olarak ilan edilse de, projenin uygulanmasında farklı amaçlar da bulunmaktadır. 

Genel bir bakış açısıyla, GOP, 21 ülkenin yer aldığı çok geniş bir bölgeyi kapsamaktadır. Proje dâhilindeki ülkelerin coğrafyasının  “Bereketli Hilal”  olarak belirtilmesi aslında bölgenin önemini açıklamak için iyi bir tanımlamadır. Çünkü bölgenin en temel özelliği, bölge ülkelerinin toprakları altında çok zengin petrol ve doğalgaz yatakları ile geleceğin kaynakları olan diğer yer altı madenlerinin (bor, toryum, v.d.) bulunmasıdır. GOP içinde en önemli başlıklardan birisinin enerji kaynakları olmasının temel nedeni de sahip olunan yer altı zenginliğidir.

Çalışmamızın ana amacı GOP dâhilindeki bölgenin enerji kaynakları açısından önemine dikkat çekmektir. Çalışmamızda projenin söylemlerinden çok uygulanma şekli olan Irak’ın işgalinin enerji kaynakları üzerindeki etkilerinden bahsedilecektir.


Hegemon Gücün Ekonomi-Politiği

Güç kavramı, siyasî terminolojide nasıl kullanılırsa kullanılsın, güce sahip olabilmek için ekonomik kalkınmanın sağlanmış olması gerekir. Kalkınmanın sürekliğini sağlayan ana faktörün artık enerji arzı olması ve enerji üretiminde büyük oranda petrol ve doğalgaza bağımlı hâle gelinmesinden dolayı, proje dâhilindeki bölgenin (Orta Doğu) küresel ölçekteki önemi ortaya çıkmaktadır.
Dünya tarihinde dönemler itibariyle farklı ülkeler egemen güç olsa da, hegemonik gücün temel kaynağını çoğunlukla ekonomik faktörler oluşturmuştur. I. Dünya Savaşı’ndan sonra, İngiltere’nin dünya siyasetindeki yerini yavaş yavaş ABD’ye bırakmasında ve ABD’nin II. Dünya Savaşı’nın bitimiyle Batı Avrupa kıtasına hamilik yapmasında da en önemli faktör, ABD’nin sahip olduğu ekonomik güçtür. ABD’nin sağladığı ekonomik üstünlüğün ana faktörü, kendi topraklarında çıkarılan petrol sayesinde 1950’lere kadar dışarıya bağımlı olmadan millî sanayisini genişletebilmesidir.

II. Dünya Savaşı sonrasında, ABD’nin karşısında siyasî-ekonomik güç olarak sadece Sovyet Sosyalist Cumhuriyet Birliği kalmıştır. Ancak, küresel anlamda egemen güce sahip olan ABD, ilk hegemon projesi olan “Marshall Yardımları” ile savaşın ardından yine ekonomik üstünlüğüyle siyasî gücünü pekiştirmiştir. ABD, Rusya ile Soğuk Savaş döneminde de yaşanan küresel güç mücadelesinde birçok proje uygulasa da, en önemli siyasî projesi ABD Başkanı Jimmy Carter’ın “Yeşil Kuşak Projesi”dir. Yeşil Kuşak projesini uygulamak ve uygulatmak isteyen ABD tartışılmaksızın 21. yüzyılın egemen ülkesiydi. Yeşil Kuşak Projesi’nin ana düşüncesi Rus yayılmacılığını durdurmaktır. Bu amaçla, Rus sınırlarında bulunan ülkelerdeki Müslümanlar silahlandırılmıştır. Diğer anlamıyla komünizme karşı İslam kalkan yapılmıştır (Uzgel 2003:37). Sonuçta, Yeşil Kuşak Projesi’nin başarılı olması, Soğuk Savaş dönemini bitirerek çift kutuplu dünya sisteminden tek kutuplu dünya sistemine geçilmesine neden olmuştur. Tek kutuplu yapıda, süper güç ya da dünyanın jandarması olarak adlandırılan ABD’ye karşı, doksanlı yıllarda Müslüman ülkelerdeki işgallere ve savaşlara tepki olarak 2001 yılında 11 Eylül saldırılarının gerçekleştirildiği kabul edilmektedir. 11 Eylül saldırısının, “medeniyetler çatışması” tezinin sonucu olduğu ve Müslüman-Batı çatışmasının bir göstergesi olduğu iddiası da bulunmaktadır (Chaudary 2004). Çatışmanın sonucu kabul edilen 11 Eylül saldırıları hem siyasî anlamda hem de ekonomik anlamda ülkelerin birbirleriyle olan ilişkilerini tamamıyla değiştirmiştir. Ancak, 11 Eylül saldırısını gerçekleştirenlerin, ABD’nin Ruslara karşı eğittikleri Müslüman gruplar tarafından olması saldırıyı daha da karmaşık hâle getirerek, Yeşil Kuşak Projesi’nin başarısını sorgulatmaktadır.

11 Eylül saldırılarının ardından ABD’nin neo-con (yeni-muhafazakârlar) yönetimi, terörizm ile savaşta tek tarafın bulunduğunu savunarak, müttefik olmayan ülkelerin düşman ilân edileceği (Bush 2001) tehdidiyle, dünya genelinde istediği her politikayı rahatlıkla uygulamıştır. 2002 Eylül ayında açıklanan, ABD Ulusal Güvenlik Raporu’nda, terörizmin yaygın olduğu bölgelerin Moritanya’dan Endonezya’ya kadar geniş bir bölgeyi kapsadığı (NSS 2002) kabul edilmektedir. Raporda belirtilen bölgenin daha sonra uygulanmak istenen Genişletilmiş Orta Doğu Projesi’nin tanımladığı bölge olması da dikkat çekicidir. ABD yönetimine göre, GOP dâhilindeki ülkelerde ABD düşmanı teröristler bulunmaktadır. Bu ülkelerin demokratikleştirilmeleri terörizmle yapılacak savaşta (war on terorism) en önemli adım olarak kabul edilmektedir. Proje’nin ana kurgusunun demokratikleştirme olduğu belirtilmektedir.

Genişletilmiş Orta Doğu Projesi (GOP)

Bush yönetimi, Proje dâhilindeki bölge ülkelerine demokrasi getirilmesiyle, bölgenin terörizm ve kitlesel silahlardan temizleneceğini savunmaktaydı. Aslen söz konusu projenin adının, Sonbahar 1995’te National Strategic  Studies ve National Defense University tarafından Amerikan ordusu için çıkarılan Joint Force Quarterly (JFQ) isimli dergide, “Forum: The Greater Middle East (Büyük Orta Doğu Projesi)” başlığı altında Orta Doğu üzerine birçok makalenin yayınlanmasıyla (JFQ 1995:31-69)  resmî bir şekilde açıklandığı kabul edilmiştir. Ancak, ABD’nin yeni projesi olan “GOP-Genişletilmiş Orta Doğu Projesi-” (Broader Middle East Project)’in içinin doldurulması, Irak’ın işgali, 2004 yılındaki Davos toplantısı ve İstanbul’da gerçekleştirilen NATO toplantısı sayesinde gerçekleştirilmiştir. 11 Eylül saldırısından sonra proje uluslar arası toplum karşısında meşrulaştırılma yoluna gidilmiştir. 2004 yılında G-8’lerin Sea Island’da gerçekleştirdikleri toplantı sayesinde uluslar arası platformda proje benimsenmiş ve Fransa’nın isteğiyle adı “Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Girişimi” (Broader Middle East and North Africa Initiative) olmuştur (Völker 2004:85-88).

G-8’lerin Sea Island’da gerçekleştirdikleri zirvede kabul edilenler “G-8 Greater Middle East Partnership Working Paper” ismiyle 13 Şubat 2004 tarihinde Al-Hayat gazetesinde yayınlanmıştır. Working Paper’da belirtilenler genel olarak şunlardır: “Büyük Orta Doğu olarak belirtilen alandaki 22 ülkenin GSYİH’sının İspanya GSYİH’sından daha az olduğu, bölge nüfusunun yaklaşık yüzde 40’ının okuma yazma bilmediği, 2010 yılında iş gücüne yaklaşık 50 milyon gencin katılacağı ve her hangi bir yatırım yapılmazsa bölge nüfusunun 25 milyonunun işsiz kalacağı, nüfusun üçte birinin günlük 2 doların altında kazandığı ve internete sadece yüzde 1,6’sının ulaşabildiğidir”. Zirvenin sonucunda projenin üç aşamada uygulanması kabul edilmiştir. İlk aşamada bölgeye demokratik yapıların getirilmesi ve iyi yönetişimin sağlanması, diğer aşamada bilgili bir toplumun yetiştirilmesi ve bir diğer aşamada ise kabul edilen ekonomik büyüme için bölgeye yatırımlarda bulunulması öngörülmüştür (Al-Hayat 2004). G-8 ülkeleri tarafından ortaya konulan girişimin ilan edilen ana teması, bölgeye insan hakları, özgürlük, demokrasi, hukuk kuralları, ekonomik fırsatlar ve sosyal adalet getirmektir.

 

Devamı için bkz. KÖK Araştırmalar, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Dergisi, Cilt X, Sayı 2 (Güz 2008), ss. 29-47.

 

İlyas SÖZEN, Dr, Beykent Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü öğretim üyesidir.

 

 

KÖK Araştırmalar , KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı (KÖKSAV) süreli yayınıdır. KÖKSAV bağımsız ve bağlantısız, günlük siyasî konumu olmayan bir kurumdur; merkezine Türkiye ve Türk dünyasını alarak araştırmalarını ulusal ve uluslar arası sosyal, siyasî ve stratejik konulara yoğunlaştırır, araştırma ve incelemeler yapar. Dolayısıyla, bu yayında ifade edilen bütün görüşler, değerlendirmeler ve varılan sonuçlar yalnızca yazar/yazarlarına aittir.

© 2009, KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı. Bütün hakları saklıdır.



Copyright © 2009 KÖK Sosyal ve Stratejik Araştırmalar Vakfı